27 Haziran 2014 Cuma

TEK ÇOCUK...



Çocuklar için aile ilk sosyalleşme ortamıdır. Aile ile kurulan ilişki; benlik algısı, temel güven duygusunun oluşması gibi temel kişilik gelişimini destekler. Kardeşler arasındaki ilişki de sosyalleşme becerilerini geliştirir. 

Çocuğun doğumu ile bu yeni, keyifli ve yoğun role ısınmaya fırsat kalmadan girilir. Zaman zaman aksaklıklar da olsa yola devam edilir. Araştırmalar tek çocuğun, kardeşi olmadığı için akranlarıyla çatışma ya da kriz ortaya çıktığında başa çıkmakta zorlandığını gösteriyor. Evin ilgi odağı oluyorlar ve anne-babalar aşırı koruyucu davranabiliyor; bu durum da tek çocukların genellikle baskın karakterli olmasına neden oluyor. Ayrıca başarı ve sorumluluk gibi kavramlara karşı tek başlarına baş etmek zorunda olmaları hem aşırı stresli olmalarına hem de zorluk yaşamalarına neden olabiliyor. 

Tek çocuk olmanın zorlukları arasında sırdaşının olmaması, sürekli ilgi beklemesi, ilerisi için anne-babası ile ilgili kaygı duyması gibi olguları da belirtmek gerekir. İlk çocuk kendisini daha çok babasıyla özdeşleştirir ve babasıyla tutarlı ya da onun tam karşıtı kararlar verebilir. Ayrıca ilk çocuklar ayrıntılara düşkün olurlar ve duyguları yerine kurallara uyarlar.

Tek çocuğun avantajlı olduğunu ortaya koyan araştırmalar da var.Kardeşler arası kıskançlık, çatışma ve paylaşma zorunluluğunu yaşamıyorlar. Anne babaları ile daha fazla zaman geçirebiliyorlar. Aslında şunu unutmamak gerekir önemli olan çocuğun tek olması değil; nasıl yetiştirildiğidir. Yukarıda bahsedilen dezavantajlar anne-babanın tutumuyla olumluya dönebilir hatta ortadan kalkabilir. Böylece çocuk da tek olmanın zorluğu yerine avantajlarını yaşayabilir.



   



26 Haziran 2014 Perşembe

Ebeveynlerin Kendi Düşüncelerini Çocuğa Yansıtması

                                                                 

Çocuk, iletişimi genellikle aileden öğrenir. Kendi anne ve babası küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlar da çocuklarına genellikle benzer biçimde davranırlar. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman anne-babaların çocuklarına bu konuda iyi bir örnek olabildiklerini söylemek zordur. Aileler belirli aralıklarla çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli ve özeleştiri yapmalıdır. Kendi anne-babalarının olumlu ve olumsuz yönlerini anımsamalı ve bunların kendileri üzerindeki yansımasını bulmaya çalışmalıdır. Böylelikle karşısındakini dinlememe ve yapıcı değil kırıcı tarzda eleştirme gibi kötü huylarını daha kolaylıkla bırakabilir. Eğer bu yapılabilirse anne-babalar çocuklarıyla daha iyi bir iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda onlara iyi bir örnek de olurlar.                                                                                                                    
                                                                                              

 Anne-babanın okul çağındaki çocuklarıyla iletişiminde çok sık yaptığı
bazı hatalar vardır. 


 Emrivaki konuşmak “Bunu söylediğim gibi yapacaksın, yoksa...”
 Ders vermek “Ben çocukken senin yaptığın işin iki katını yapardım.”
 Eleştirmek “Bugün her şeyi berbat yapıyorsun.”
 Alay etmek “Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.”
 Küçük düşürmek “Senin yaşındaki bir çocuğun bunu bilmesi gerekir.”



Aktif bir dinleyici olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
  • Dinlemeye yeterince zaman ayrılmalıdır. Çevrede dikkati dağıtacak etmen olmamalıdır. Akşam yemeği sırasında ya da yatmadan önce genellikle konuşma için en uygun zamanlardır.
  • Anne-baba konuşma sırasında kendi düşüncelerini bir kenara bırakıp çocuktan gerekli mesajları almaya çaba göstermelidir. Bunun için tüm dikkatlerini ona vermeli, kendilerini bir an için onun yerine koyarak onun hissettiklerini anlamaya çalışmalı ve onun düşüncelerine değer verdiklerini hissettirmelidirler. 
  • Çocuğu dikkatle dinleyip onu anladıktan sonra, biraz daha yumuşak bir söylemle aynı şeylerin çocuğa yinelenmesine yansıtmalı dinleme yöntemi denir. Fakat, bu çocuğun söylediklerini papağan gibi yinelemek biçiminde olmamalıdır. Çocuğun söylediği şeylerin her zaman tam ve doğru mesajlar olmayabileceği ve bunların altında yatan değişik korku ve endişelerin olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu duyguları sözcüklerle belirtmek için konuşma arasına girilerek "sanki bana biraz korkmuşsun... üzgünsün... kızgınsın ... gibi geldi" gibi cümlelerle altta yatan duygular öğrenilebilir. 
  • Çocukla konuşurken göz teması çok önemlidir. Onun söylediklerine ilgi gösterildiğini belirtmek için arada bir baş sallayarak onaylamak ya da "evet.. anlıyorum... yaaa" gibi karşılıklar vermek çocuğun konuşmasını sürdürmesini destekleyecektir. 
  • Anne-babalar kendi beklentileri ya da düşüncelerine uymasa bile çocuğun konuşmasını kesmeden, sabırla ve eleştirmeden dinlemelidir.
  • Çocuğun karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesi için ona fırsat tanımalı, bu yönde yüreklendirmeli, ancak uygun biçimde ona yol da göstermelidir.
                                                           
                                                                                                  www.cocugunvarsa.com




...TİMYA...



25 Haziran 2014 Çarşamba

3-7 yaş arası çocuklarda dikkat çekme çabası


3-7 yaş arası dönemde çocuklar çeşitli sebeplerle kötü sözler ve küfürler kullanıyor olabilirler. Sebebini anlamadığınız olumsuz bir davranışa karşı nasıl tepki vereceğinizi ve onu engellemek için neler yapabileceğinizi kestirmek daha zordur. Dolayısıyla eğer çocuğunuz nereden öğrendiğini anlayamadığınız veya duyduğunuzda rahatsız olduğunuz kelimeler kullanmaya başladıysa bunun arkasında yatan sebepleri anlamaya çalışmalısınız.

Çocuğunuzun kötü söz ve küfürler kullanmasının altında yatan sebeplerden bir tanesi dikkat çekmek olabilir. Çocuklar yaşlarından beklenmeyecek gibi davrandıklarında ve yetişkinleri şaşırttıklarında ortamdaki tüm ilgi genellikle onların üzerinde yoğunlaşmaktadır. Örneğin yaşından beklenmeyen çeviklikte hareket eden bir çocuk bir anda o ortamdaki yetişkinlerin yoğun ilgisi ve heyecanı ile karşılaşacaktır. Aynı şekilde söyledikleriyle yetişkinleri şaşırtan bir çocuk bunun sonucu olarak tüm dikkati üzerine çekecek ve büyük ihtimalle de bundan keyif alacaktır.

Özellikle 3-7 yaş arası dönemde çocukların dil becerileri günden güne hızla gelişim göstermektedir.  Çocuklar bu dönemde yeni öğrendikleri sözcükleri anlamlarını bilmeden de olsa tekrar ederler. Çocuğunuz izlediği bir programdan, duyduğu bir konuşmadan veya şahit olduğu bir tartışmadan öğrendiği sözcükleri anlamını bilmemesine rağmen yetişkinlerin tepkilerini ölçmek için kullanıyor olabilir. Bu gibi durumlarda çocuklar yaş gruplarından beklenmeyen yeni ve ilginç kelimeler kullandıklarında bu durum yetişkinleri heyecanlandırmaktadır.

                                                          ...TİMYA...

                                                            www.cocugunvarsa.com




24 Haziran 2014 Salı

ÇOCUK VE İLETİŞİM


Büyük Yarış
Dikkat, hazır, başla! Genç insanlar yarış yapmayı severler ve kendilerinden emin oldukları bir işi ne kadar sürede tamamlayacaklarını görmekten zevk alırlar. Yarışa davet etmek, kargaşa yaşanmadan bir işin çabucak tamamlanması için harika bir seçimdir. Sizin isteğiniz gerçekleşirken, çocuklar eğlence ve oyun ihtiyaçlarını karşılamış olur.

Beni Şaşırt
Çocuğunuz sürprizleri seviyorsa, “beni şaşırt” stratejisi herhangi bir görevin tamamlanması için en uygun seçenek olabilir. Tek yapmanız gereken “Eğer… yaparsan çok şaşıracağım” demek ve, ona önerdiğiniz işi tamamlaması için çocuğunuzu rahat bırakmak. Elbette, görev tamamlandığında abartılı bir tepki vermeniz gerekiyor: İnanamıyorum? Sahiden dişlerini mi fırçaladın? Wow!

Sakın ha!
Çocuklar arada bir rolleri değiştirmekten zevk alır. Böylece güçlü konuma onlar gelmiş olur. Bazen tam tersini söyleyerek çocuğunuzun yapmak istemediği bir şeyi yapmasını sağlayabilirsiniz. “”Sakın ha pijamalarını çıkarma. Aman Tanrım, pijamalarını çıkarıyor, olamaz!”; Sakın ha bana yatmadan once kitap okutma. Ah, okutacaksın değil mi?”
Bana göstersene; nasıl yapıldığını bildiğinden emin değilim
Küçük çocuklar bildiklerini kanıtlamaktan hoşlanırlar. Yeteneklerini sınırlandırmadıktan sonra, bazı stratejik sorularla günlük görevlerin hızla yerine getirilmesini sağlayabilirsiniz: “Bir dakika. Emin değilim. Bu ayakkabıları nasıl giyeceğini biliyor musun?”

Bana yardım eder misin?
Bu seçenek de çocuklarınıza yeteneklerini gösterme ve bildiklerini öğretme şansı sağlayacaktır. “Kardeşine kendi başına mont giymeyi öğretebilir misin? O daha bu işi nasıl becereceğini bilmiyor.” Bu strateji işe yaramazsa başka birini deneyin.

Kaç tanesini taşıyabilirsin?
Lego, tren parçaları ya da oyuncaklar – çocuğunuzun birçok şeyi ortadan kaldırmasını istediğinizde, sepete ya da kutuya koyarken sayarak bu işi eğlenceli bir oyuna dönüştürebilirsiniz. Emin olun siz 10’a gelmeden çocuklarınız da size katılmak isteyecektir: “İnanamıyorum. Tam 23 dinozoru temizledik!”

Mış gibi yapın
Arabadaki çocuk koltuğuna oturmak istemiyor mu? Hayvan rolü yapmaya ne dersiniz? Bir çita arabaya nasıl girecektir. Kartal yuvasına konduğunda nasıl ses çıkarır?Çocuğunuzun hayal gücüne katılın. Bu arabanın arkasından gelen çığlıkları dinlemekten daha eğlenceli değil mi?

Unuttum
Çocuğunuza ev içi görevlerini anımsatmanız gerektiğinde, kendisini bilgili ve sorumlu hissedeceği şekilde sorular sormanız onun kuralları benimsemesini ve kendisini iyi hissetmesini sağlar. “Unutuverdim. Kirli çamaşırları ne yapıyorduk?”, “Bugün akşam yemeğinden önce halletmemiz gereken iş neydi?”

Haydi ama, bundan daha yüksek sesle bağırabilirsin!
Olası bir öfke nöbetinde, “Bundan daha iyisini yapabilirsin” demeniz, karşı koyduğunuzda alacağınız tepkilerden çok da olumlularını doğuracaktır. Bu yaklaşım öfke nöbetinin süresini kısaltır ve iletişim kurmanızı sağlar.



Timya...

23 Haziran 2014 Pazartesi

Her Hareketli Çocuk Hiperaktif Değildir !




Hiperaktivite olarak da bilinen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu çocuğun yaşamını etkileyen nörobiyolojik bir bozukluktur. Araştırmalar hiperaktiflerin beyinlerindeki nörokimyasal yapının diğer bireylere göre farklı olabileceğini göstermektedir.

Pek çok çocuk zaman zaman hiperaktif davranışlar sergiler. Hiperaktif terimi her hareketli çocuğa yakıştırılan bir terim haline gelmiştir. Hiperaktivite okul çağındaki çocukların  % 3-5’inde bulunan ve erkek çocuklarda kızlara oranla 3 kez daha fazla görüle psiko-eğitimsel bozukluktur.

En yaygın belirtileri dikkatsizlik, düşünmeden hareket etme, iyi düzenlenemeyen motor etkinlikler- yani aşırı hareket veya hareketsizlik-, başarıda tutarsızlıktır.

Erken tedaviyle hiperaktif çocuğun geleceği için umut verici sonuçlara ulaşılmaktadır. Hiperaktivite etkilerinden tam anlamıyla kurtulamayacak olsalar da onlara yardım etmenin pek çok yolu vardır. Doktor, öğretmen, psikolojik danışman ve aile bireylerinin işbirliği ile hiperaktif çocuk normal bir yaşam sürdürerek, başarılı ve mutlu bir yetişkin olur.     


                                                        www.cocugunvarsa.com


Timya..

21 Haziran 2014 Cumartesi

ÇOCUKLARDA GECE İŞEMESİ


Yeni doğan bir bebekte vücudun tüm organları tamamlanmış, göreve hazır görünse de birçok organ, görevlerini bebek büyüdükçe öğrenecek ve bebeklikten çocukluğa, çocukluktan gençlik çağına kadar adım adım olgunluğa erişecektir. Kendi kendine beslenmeyi, oturmayı, yürümeyi konuşmayı, daha sonra okuma yazmayı öğrenme yolunda bu bebek; çocuk-genç ve erişkin tanımlarını birer birer geçirecek ve toplumda "Adam" olarak yerini alacaktır. Organların "görevlerini öğrenme" süreci, aslında beyin ve sinir sisteminin olgunlaşarak bu organ veya organ sistemlerini kumanda altına alması ile bağlantılıdır.

Gündüz saatlerinde çişini kontrol etmeyi öğrenen ve alt bezinden kurtulan çocukların bir kısmı gece uyku sırasında çiş yapmaya devam ederler. Bu alt ıslatma olayı çişini tutamayıp küçük miktarda kaçırmanın ötesinde idrarın tümünü boşaltmak biçimindedir. Anneleri ertesi sabah iç çamaşırı, pijama ve çarşaflarını hatta şiltelerini ıslak bulurlar. İlkokul çağına kadar kısmen hoşgörülen bu durum, ailenin olduğu kadar çocuğun kendisi için de önemli bir sorun halini alır.
Bilimsel açıdan bakıldığı zaman, 7 yaşına gelmiş çocukların % 5-10'unda görülen bu durum, haftanın üç veya daha fazla gecesinde ortaya çıkar. Erkek çocuklarda daha sık görülür.

Gece işemelerinin bilinen sebepleri arasında şunlar sayılabilir:
  • Aile fertlerinde daha önce benzer duruma rastlanmış olması,
  • İdrar torbasının yeterince büyümemiş olması, (Bu çocukların gündüz saatlerinde de sık idrara çıktıkları dikkati çeker)
  • İdrar torbasında normalde olmaması gereken, istemsiz gelişen kasılmalar,
  • Uykunun derin olması ve çocuğun mesanesinin dolması nedeniyle beyne giden habere rağmen uyanamaması,
  • Gelişmiş insanda gece-gündüz farkının algılanmasıyla oluşan ve otomatik olarak gece böbreklerin idrar oluşturmasını azaltan "Vazopressin" isimli hormonun bu çocuklarda yeterince ve zamanında salgılanmaması.
Tedavi yöntemlerinin tek tek uygulama dışında, zor cevap alınan çocuklarda kombine edilerek kullanılması veya yöntem değiştirerek her aşamada bir tanesinin kullanılması gibi yaklaşımlar bazen daha çabuk sonuç verir. Gece işemeleri tedaviye rağmen tekrarlayabilir, sabırla yeniden ele alınır ve her çocuk sonunda sabah altı ıslak kalkma derdinden kurtulur. Erişkin yaşta gece işemeleri devam eden insan yok denecek kadar azdır.


                                                                                    www.cocugunvarsa.com



Timya


20 Haziran 2014 Cuma

İKİNCİ ÇOCUK


İlk çocuğu zahmetli büyüyen anneler, aynı şeyleri tekrar yaşamamak ya da geciktirmek 

isterler. Çünkü isteklerini ifade edebilen, tuvaletini yapan, söz dinleyen bir çocuk 

büyütmenin keyfini sürmek varken yeniden bebek 

ağlaması, uykusuz geceler gözlerini korkutabilir. Tabi her şeyden önce ikinci 
çocuğun 

sorumluluğu ve ona gelecek hazırlama kaygısını da unutmayalım. 

İlk çocuk büyüdükçe ve ikinci çocukla yaş farkı arttıkça uyum problemi 

ve kıskançlık da beraberinde gelebilir.  Çevreden "Çocukların arasını çok açma, rahata 

alışırsan ikinciyi büyütmen zor olur. İkicisi de doğsun, ikisi bir arada büyüsün." 

nasihatları da eklenir. 

Büyük olan çocuk için mükemmel zaman diye bir şey yoktur, bu nedenle seçiminizi 

kendi koşullarınıza uyacak şekilde yapın. İki ve beş yaşları arasında büyük çocuğun 

bir kardeşe en az sıkıntı ile adapte olması sağlanabilir. Yerlerinin değişmesini 

sevmezler fakat siz daha büyük olan çocuğunuza çok değerli bir şey öğretiyor 

olacaksınız - nasıl paylaşmayı öğreneceğini. 

Anne baba her ne kadar eve yeni gelecek bebek için heyecanlanıyor, planlar yapıyor 

da olsalar bebek 

evde ilgi odağı olmamalıdır. Bu daha doğmadan ilk çocuğun kardeşine karşı negatif 

duygular 

beslemesine, “ Artık ben önemsizim beni sevmiyorlar” diye düşünmesine neden 

olabilir. Bebekle ilgili 

planlara mutlaka ilk çocuk da katılmalıdır. Bebek odasını hazırlamada, hazırlıklarda 

ilk çocuk söz sahibi 

olmalıdır.

 * İlk çocuk bebek geliyor diye odasından, eşyalarından vazgeçmek zorunda 

kalmamalıdır. Bu çocuğun “ Bebek

 geliyor artık ben sevilmiyorum “hissine kapılmasına ve bebeğe karşı nefret duymasına 

neden olur. İlk çocukla 

bebek aynı odayı paylaşacak bile olsalar, bebeğin beşiğinin nereye koyulacağına, 

eşyalarının nereye 

koyulacağına ilk çocuk karar vermelidir.

 * Çoğu zaman hamile annenin ağır kaldırması, taşıması yasaktır. Bu gibi durumlarda 

annenin ilk çocuğu

 kucağına alması zorlaştığından anne yere oturup çocuğa sarılmalı, kucağına 

almalıdır. Özellikle bu dönemlerde 

çocuğun bir başka büyüğün ilgisine de ihtiyacı vardır. Baba ya da büyük anne, büyük 

babalar ilk çocuğa her 

zamankinden daha fazla zaman ayırmalıdır. Bu şekilde çocuk kendini güvende 

hissedecek ve gelecek olan 

bebeğin onun bir kenara itilmesine neden olduğunu düşünmeyecektir.


Yeni bebeğinizin cinsiyetini öğrenmeyi seçerseniz, çocuğunuza bebeğin cinsiyetini söylemenin bir zararı yoktur. 

Hatta, bu bilgi, yaklaşmakta olan doğumu onun için daha gerçek hale getirebilir.





Timya..







17 Haziran 2014 Salı

Çocuklarda Ağlama Krizleri


Çocuklar ağlıyorsa bu bir şeyin yolunda gitmediğinin gösterir. Çoğu zaman rastgele ve ilgi çekmek için ağlasalar da çocukların ağlamalarını ciddiye almak gerekir. Öyle ki üzüntü, kaygı, korku gibi nedenlerle çocuklar ağlarlar önemli olan neden ağladıklarıdır.
Çocuklarda ağlama ateş gibi bir sorunun göstergesidir. Eğer hiçbir neden olmadığı halde ağlıyorlarsa bu 3 yaşından itibaren bir depresyonun göstergesidir. Öyle ki anne baba arasında sorunlar oluyorsa, evde sık sık tartışmalar yaşanıyorsa, kardeş kıskançlığı varsa, anne ve baba boşanıp çocuklar onları yeterince göremiyor ve ağlıyorsa bu çocukluk çağı depresyonunun belirtisidir.
Çocuk geceleri yalnız yatamıyor ve korkuyorsa, bir odadan bir odaya gidemiyor ve ağlıyorsa, bu ağlama da korkunun göstergesidir. Çocuk, "Annem ve babam ölecek" diye düşünüp ağlıyorsa, okula gitmek istemiyor ve ağlayıp yerlere yatıyorsa, bütün bu ağlamalar da kaygılarının bir sonucudur. Öyle ki ana-babayı kaybetmek korkusu 4-5 yaşında başlayıp 10'lu yaşlara kadar gitmekte ve çocuklar, "Annem babam ölürse ben ne yaparım?" kaygısıyla ağlayıp acı çekmektedir. Aynı şekilde okul korkusu da bir tür kaygı bozukluğu olup bu durumda da çocuklar ağlamaktadır.
Vara-yoğa ağlıyor, "Oyuncak istiyorum" diye alışveriş merkezinde tepinip yerlere yatıyorsa, en ufak konuda istediğini ağlayarak yaptırıyorsa, arkadaşları kendisini oyuna almadılar diye ağlayarak tepki veriyorsa buradaki durum da çocukların ağlamayı bir yaptırım silahı olarak kullanması ile ilgilidir. Şımarıklık ağlaması olarak kabul edilse de önemli olan yaptırmak istediklerini ağlama dışında bir şey ile yaptırma becerisinin olmamasıdır.
Sonuç olarak ağlama bir yardım çağrısıdır. Erişkinlerde de çocuklarda da... Çocuklarda olduğunda daha da önemlidir. Çünkü çocuklar düşüncelerini, duygularını zaten yeterince gösterememektedir. Ağlama bunu dışarı aktarma yoludur. O yüzden ciddiye alınmalı, sebebi bulunmalı ve çözüm yoluna gidilmelidir. Sebebi bulunamıyor ve çözüm üretilemiyorsa bir psikiyatrist, psikolog ayda pedagogdan yardım alınmalıdır.




Timya






Çocukları karne stresine sokmayın


Karne döneminde uzmanlar , karne sendromu yaşayan çocuklar için uyarılarını yineliyor: Zayıf notlardan dolayı çocuğunuzu eleştirmeyin, aşağılamayın. Başarısızlığın kaynağını bulmaya çalışıp, başarıyı artırıcı önlemler alın.


Anne ve babaların karne sonrasında çocuklarını tenkit etmemeleri son derece önemlidir. Karnelerdeki notlar ne olursa olsun, çocukların değerli ve önemli oldukları onlara hissettirilmelidir. Başarısızlıklar bir şekilde telafi edilir. Ancak bozulan aile-çocuk ilişkisi ve örselenen ‘sevgi’ daha zor telafi edilir” diyor.

Karneyi değerlendirirken dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, çocuğun yer aldığı aile ortamıdır. Çocuğun bireysel özelliklerinin yanında, içinde yetiştiği aile ortamının da çocuğun çalışma alışkanlıkları, okulu önemsemesi, sorumluluklarını bilmesi ve yerine getirmesi üzerinde büyük etkisi vardır. Bütün aile bireyleri, boş zamanlarını televizyon karşısında geçirirken, çocuğun odasında ders çalışmasını ya da kitap okumasını beklemek çok da gerçekçi olmaz.

 Okumak, öğrenmek, yeni bilgiler edinmek, aile içinde eğlenceli, keyifli bir iş olarak ele alındığında, çocuk da bu faaliyetleri bir mecburiyet olarak görmemeye başlar, bu da onun öğrenme isteğini ve okul başarısını arttırır. Genellikle yapılan, çocuk okula başlayana kadar ondan hiçbir şey talep etmemek, birinci sınıftan itibaren de, çocuğun zamanını, eşyalarını organize etmesini, sorumluluklarının bilincinde olmasını beklemektir. Bunlar yerine getirilmediği zaman aile ve çocuk arasında çok ciddi çatışmalar yaşanır.

Çocuğun okul başarısının onun kapasitesi içersin de olduğuna dikkat etmede özellikle ailelere büyük bir görev düşmektedir. Bir yandan çocuklarını çok iyi gözlemlemeli ve tanımalı, diğer yandan da çocuklarına öğrenmenin zevkini aşılayabilmelidirler. Bunların dışında, çocuğun daha okula başlamasını beklemeden, onlara çeşitli sorumluluklar vermeli, zamanlarını planlamayı, işlerini sıraya koymayı öğretmeliler. Öte yandan ailelerin, toplumla çocuk arasında bir süzgeç görevi de görmeleri gerekir. Çalışmanın, harcanan bir emek sonucu kazanılan başarının zevki, kutsallığı çocuğa yine küçük yaştan itibaren anlatılmalıdır.



                                                                     www.cocugunvarsa.com
 


                                                                             Timya...











13 Haziran 2014 Cuma

Evlenmeden anne olmak rüya değil




Günümüzün öz güveni yüksek kadınlarının bilinçli tercihi olan bekar annelik, pek çok tartışmanın odak noktası. Evlenmeden çocuk yapmaya karar veren kadınların psikolojilerini ve onları böyle bir seçim yapmaya iten sebepleri anlamaya çalışırken, bu gerçekliğin ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını da inceledik. 


Özellikle anne olmanın evlilikle özdeşleştirildiği toplumlarda evlilik dışı çocuk doğuran kadınlar, toplumsal baskıların yanında, birçok psikolojik ve sosyal problemle karşı karşıya kalıyorlar.


Evliliği reddederek çocuk yapanlar dışında, boşanma ya da dul kalma sonucu çocuklarını tek başlarına büyütmek zorunda kalan kadınlar da benzer durumdalar. Elbette hamileliklerini onaylamayan bir erkeğin çocuğunu doğurmaya karar veren veya sperm bankası yardımıyla anne olanların durumu çok daha zor. Çocuklarını baba sevgisinden bilinçli olarak mahrum etmek ve onları yabancı bir baba gerçeğiyle başbaşa bırakmakla suçlanan bekar anneler bir de bu açıdan bencil damgasını yiyorlar. Bu durum aynı zamanda erkekleri de babalık sorumluluğundan kurtarıyor.


Evlilik dışı bir çocuğunuz varsa ve bunun bilinmesinden çekiniyorsanız, annenizin babanızın bu bilgiyi alabiliyor olması hoş değil elbette. Ancak bu durum sizin anne olmayı isteyip istememenize bağlı.. Unutmayın! İnsanların isteyipte yapamayacağı hiç bir şey yoktur..


                                           www.cocugunvarsa.com






HAMİLELİKTEKİ YOĞUN DUYGULAR



Hamilelik, bir kadının yaşayabileceği en özel süreçlerden biridir. Anne olmak, çok özel bir duygu olsa da kadının bütün hayatını etkiler ve değiştirir.

Anne olmak pek çok açıdan önemlidir çünkü kadın bedeni bu görevi yerine getirmek amacıyla bazı işlevlerle donatılmıştır. Biyolojik olarak bir bebeği besleyip büyütmek, koruyup onu sağlıkla dünyaya getirmek ve doğumdan sonraki yaşam sürecinde de onunla birebir ilgilenmek üzere programlanan anne bedeni, bütün bu işlevleri yerine getirmek üzere hazırdır. Tüm bunlar bilindiği gibi hormonlar tarafından yürütülen bir dizi karmaşık işlemlere dayanan biyolojik, fiziksel ve elbette psikolojik etkileşimler demektir. 


Hamilelikte hangi korkuları yaşanır?

  • Yoğun ve karmaşık duygu durumları,
  • Doğum korkusu,
  • Özellikle çok sık rastlanan hamilelik depresyonu,
  • Hamilelikle beraber öne çıkan endişe ve korkular,
  • Belirgin sağlık sorunları; bulantı, iştahsızlık, yorgunluk ve uyku bozuklukları,
  • Ciddi stres kaynaklı psikolojik sorunlar ve aile hayatını olumsuz etkileyen duygusal çalkantılar görülebilir.
Burada tüm hamileliği doğrudan ilgilendiren en önemli faktör strestir ve buna bağlı olarak anne adayı bazı endişeler yaşamaktadır:
  • Bebeğinin sağlıklı olarak doğup doğmayacağı,
  • Bebeğine iyi bir anne olup olmayacağı,
  • Bedensel olarak kendisi hakkında kapıldığı olumsuz yargı ve inançlar; artık çirkinleştiği, bedeninin şekilsizleştiği gibi fiziksel bir takım takıntılar,
  • Eşinin kendisine yönelik düşüncelerine aşırı önem verme ve onu eskisi kadar beğenmeyeceği yönündeki endişeleri yaşar.
  • Yorgunluk, isteksizlik
  • Mutsuz ve üzüntülü olmak
  • Sürekli ağlama hali
  • Alınganlık
  • Önceden severek yapılan şeylere karşı ilgisizlik,
  • Dikkat dağınıklığı,
  • Umutsuz ve karamsar olma durumu,
  • Aşırı öfke ve sinirlilik hali varsa düşünülmesi gereken hamilelik depresyonu olmalıdır. Özellikle daha önceden depresyon sorunu yaşamış kadınlarda hamilelik bu sorunu tetikleyebilir.



Baba adaylarının dikkat etmesi gereken noktalar

  • Anne adayına asla fiziksel durumuyla ilgili espriler yapmamak,
  • Bu hamileliğin, bebeğin kendisi tarafından da heyecanla beklendiğini ve istendiğini ifade etmek,
  • Abartıya kaçmadan olumlu ve güzel sözlerle moral vermek,
  • Bebekle ilgili bütün işlerde, alışverişte ve doktor kontrollerinde mutlaka yer almak,
  • Anne adayının yaşadığı endişeleri hafife almamak,
  • Anne adayının duygularıyla ve düşünceleriyle alay etmemek çok önemlidir.
        
  
                                             www.cocugunvarsa.com